Keşkek Ana Yemek midir? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Açısından Bir İnceleme
Keşkek, Türk mutfağının geleneksel lezzetlerinden biridir. Ancak sadece bir yemek olmaktan çok daha fazlasıdır. Keşkek, tarihsel ve kültürel bağlamda, bir toplumun sosyal yapısını, toplumsal cinsiyet rollerini ve çeşitliliğini yansıtan bir simgedir. İstanbul’da, sokaklarda, işyerlerinde ve toplu taşıma araçlarında gördüğüm manzaralar, bu yemeğin toplumsal cinsiyetle ve sosyal adaletle ilişkisini anlamamı sağladı. Keşkek, bir yandan ev içindeki rollerin ve aile içi dinamiklerin sembolü olarak görülürken, bir yandan da toplumun eşitsizliklerine ışık tutuyor. Bu yazıda, Keşkek’in ana yemek olup olmadığına dair tartışmayı toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet perspektifinden inceleyeceğim.
Keşkek: Yalnızca Bir Yemek mi?
İstanbul’un kalabalık sokaklarında, toplu taşımada yolculuk ederken gözlerim sıkça kesişiyor. Herkesin bir telaşı, bir koşuşturması var. Keşkek, bazen bir düğün yemeği, bazen bir bayram sofrası, bazen de bir misafirlikte sunulan özel bir lezzet olarak karşımıza çıkar. Ancak, İstanbul’un kenar mahallelerinde, bu yemek bir anlamda sosyo-ekonomik durumun, kültürel arka planın ve hatta toplumsal cinsiyet rollerinin yansımasıdır. Evlerde, mutfakta çoğunlukla kadınların hazırladığı bu yemek, bir yandan onlara ait bir alanın simgesi olurken, diğer yandan toplumun “yemek pişirme” görevini genellikle kadınlara atfettiği bir sorumluluğu temsil eder.
Toplumun, özellikle de çalışan kadınların yaşamlarında, keşkek gibi yemekler bazen bir özgürlük alanı olabilirken, bazen de yine kadının üstlendiği ev içindeki rollerin, yüklerin bir parçası haline gelebilir. Birçok kadının, işyerinden ya da evdeki diğer sorumluluklardan sonra mutfağa girip geleneksel yemekler yapması, çoğu zaman baskı yaratabilir. Bu durumda, keşkek gibi yemeklerin “ana yemek” olarak kabul edilmesi, o yemeğin hazırlığına dair toplumsal baskının bir parçası olabilir.
Toplumsal Cinsiyet ve Keşkek
Keşkek’in ana yemek olup olmadığı sorusuna verilen cevap, toplumsal cinsiyetle doğrudan ilişkilidir. İstanbul’daki bir semtte yaşarken sıkça gözlemlediğim bir başka durum da şu: Toplu taşımada, işyerlerinde ve sokakta, insanlar yemek hakkında konuşurken kadınlar genellikle geleneksel yemekleri savunur, erkekler ise modern ve hızlı yemekleri tercih eder. “Keşkek ana yemek midir?” sorusuna verilen cevap, aslında toplumsal rollerin ve cinsiyetçi normların da bir göstergesidir. Erkeklerin etrafındaki toplumsal baskılar, daha hızlı, daha pratik ve “erkeksi” yemekler tüketmelerine neden olurken, kadınlar hala mutfakta “kadınsı” yemekleri hazırlamakla yükümlü hissediyorlar.
Özellikle geleneksel yemekler, kadınların mutfaktaki becerilerini ve evdeki rollerini ön plana çıkarırken, erkeklerin dışarıda, işyerlerinde veya sosyal alanlarda daha fazla yer edinmesine de hizmet eder. Bu, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gözler önüne seren bir durumdur. İstanbul’un en işlek caddelerinde, akşamları işten dönerken pek çok kez kadınların keşkek gibi yemekleri pişirmek için eve doğru yöneldiğini görürken, erkeklerin çoğunlukla dışarıda, restoranlarda yemeklerini yediğini gözlemledim.
Keşkek ve Sosyal Adalet
Keşkek, aynı zamanda sosyal adaletin de bir yansımasıdır. Geleneksel yemekler, bazı grupların yaşam biçimlerini sürdürmelerine olanak tanırken, diğerleri için bu yemeklerin hazırlanması ve tüketilmesi bir zorunluluk haline gelebilir. İstanbul’da, özellikle düşük gelirli mahallelerde yaşayanlar için keşkek gibi yemekler daha fazla değer kazanabilir. Birçok ailenin, düğünlerde ve bayramlarda büyükçe kazanlarla yaptıkları keşkekler, bazen sosyal dayanışmanın bir aracı olabilir. Oysa aynı yemek, daha üst sınıflar tarafından sadece bir gelenek olarak, daha farklı anlamlarla hazırlanabilir.
Keşkek, kimi zaman bir toplumsal bağ kurma aracı olarak kabul edilirken, kimi zaman da yoksulluk ve eşitsizlik simgesi haline gelebilir. Örneğin, farklı mahallelerde ya da sosyal gruplarda, bir yemek olarak keşkek, bazı kesimler için sadece bir yemek değil, günlük yaşamın bir parçasıdır. Bu tür yemekler, aynı zamanda sınıfsal farklılıkları da gözler önüne serer. Düşük gelirli kesimlerin daha fazla tercih ettiği yemekler, genellikle zaman alıcı ve zahmetli olurlar. Oysa yüksek gelirli gruplar için, pratiklik ve hızlı tüketim öne çıkar.
Çeşitlilik ve Keşkek
Keşkek’in ana yemek olup olmadığı sorusu, aynı zamanda İstanbul gibi çeşitliliğin yoğun olduğu bir şehirde, farklı kültürlerin nasıl bir arada var olduğuyla da ilişkilidir. Çeşitliliğin içinde, farklı toplumsal grupların mutfak kültürleri, yemek tercihlerine ve yemekle olan ilişkilerine de yansır. Keşkek, farklı topluluklar arasında ortak bir değer olabilirken, bazen de sadece bir kesimin geleneksel yemeği olarak kalabilir. Örneğin, bazı köylerde, özellikle Anadolu kökenli ailelerde keşkek hala çok önemli bir yer tutarken, daha modern ve metropol yaşamını benimsemiş ailelerde bu yemek daha az tercih edilebilir. Ancak, İstanbul’da sokakta gördüğümüz yemek kültürünün çeşitliliği de keşkek gibi yemeklerin “ana yemek” olarak kabul edilme durumunu etkiler.
Sonuç
Keşkek, sadece bir yemek olmanın ötesinde, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet perspektiflerinden de incelenmesi gereken bir öğedir. İstanbul gibi büyük bir şehirde, keşkek’in ana yemek olup olmadığı, farklı toplumsal gruplar için farklı anlamlar taşır. Bu yemek, hem ev içindeki kadınların rollerini hem de toplumun daha geniş sosyal yapısını yansıtan bir simge olabilir. Keşkek, toplumsal cinsiyet rollerinin, sınıfsal farklılıkların ve kültürel çeşitliliğin bir arada harmanlandığı bir alandır ve bu nedenle, her bir birey için farklı bir anlam ifade edebilir.